Translate

30 Ağustos 2013 Cuma


Ensest için risk faktörlerini şu şekilde sıralayabiliriz;



- alkolik baba
- annenin hasta olması ya da evi terk etmiş olması
- çocukların yetişkinlerle aynı oda veya yatağı paylaşması
- kız çocuklarının babalarından ayrı yaşam sürdürmeleri
- ailede psikiyatrik öykünün bulunması
- annenin gece çalışması sebebi ile çocuklara babanın üvey babanın bakması
- kız ve 6-8 yaşlarında olmak
- küçük kızlarda aninden baştan çıkarıcı tavırların ortaya çıkması
- anne veya babanın ya da her ikisinde ensest öyküsünün olması
- iktidarsızlık
- psikopati

(Akt: Polat, 2000; Karan; 2001; Polat, 2006).

27 Ağustos 2013 Salı

Gamze Karadağ Ensest’i yazdı:

 '' YAPILAN HER İSTİSMAR ASLINDA BİR İSTİSMARCIYI DOĞURUYOR''

Merhaba sosyal mühendisler;

İnsan olarak hepimizin sorumluluğuna düşen, görmezden gelemeyeceğimiz ve bilmemiz gereken bazı konular var. Bu konularda konuşmakla yükümlü olduğumuzu aksi takdirde suça ortaklık etmiş olduğumuzu bununda Türk Ceza Kanununda bir hükmü olduğunu belirtmeliyim. Bu konulardan en önemlisi de ‘ensest’ tir!
Gamze Karadağ
Arel Üniversitesi Psikoloji Bölümü Son Sınıf Öğrencisi
info@dagmedya.com
https://twitter.com/pskgamzekaradag

Peki Ensest nedir?

Kaynaklarda ensestin tek ve kesin bir tanımını bulmak mümkün değildir. Tanım her disiplinde farklılık gösteriyor. Amerikan Sağlık, Eğitim ve Koruma Dairesinin 1980′deki tanımına göre; ensest aile içinde ana-baba figürüne, gücüne ve otoritesine sahip kişilerin çocuğu cinsel anlamda istismar etmesi olarak kabul edilmiştir. Çoğu araştırmacı cinsel ilişkinin cinsel uyarı, pornografi gibi bütün formlarını cinsel istismar olarak kabul etmiştir. Son çalışmalarda üzerinde birleşilen tanıma göre ensest, birbiriyle evli olanlar dışındaki aile üyeleri arasında sözlü-sözsüz, fiziksel, görsel her türlü erotik davranıştır. Yasalarda ensest kan bağı olanlar arasındaki cinsel ilişki tanımıyla sınırlı kalmıştır.

Tanımlanması her ülkeye göre farklılıklar gösterse de yasal olarak ensest cezai bir harekettir; bazı ülkelerin ceza yasalarında ayrı bir suç olmayıp diğer cinsel suçlar arasında yer alırken bazılarında ayrı bir suç olarak ele alınmaktadır. Toplumsal, dinsel ve hukuksal kurallar, cinsel ilişkinin kimler arasında kabul edilebilir olduğunu belirlerken aynı zamanda cinselliğin meşruiyet kazandığı evliliğin de kimler arasında gerçekleşebileceğini saptar. Toplumlar arasında farklılıklar olsa da ensestin suç olarak ele alınışı tarih içerisinde değişime uğramıştır. Konunun toplumun iyiliği ve düzeni için taşıdığı önemin ötesinde bireyin kendi iyilik hali için taşıdığı önem üzerine odaklanan/odaklanabilen bir bakış oluşmuştur. Başka bir deyişle ensest günümüzde bir toplumsal sorun olmanın ötesinde başta bunun mağduru olan kişi, sonra bu durumdan birinci derecede etkilenen ev ve aile çevresi için bir sorun olarak algılanmaktadır.
—–
Türkiye, ensest konusunda sessiz bir cehennemdir. Toplumsal ahlaki yapımız bunu yapmaya uygun (!) ama konuşmaya uygun değildir. Ayıp ve günah anlayışımız ne yazık ki saklı ve gizli yapılabiliyorsa kılıf değiştirmeye müsait. Vazgeçilmez üç büyük kuralımız var bizim: ‘ Görmedim! Duymadım! Bilmiyorum!’
Görün!
Duyun!
Ve…
Bilin!
Sizler için küçük bir araştırma yaptım. Türkiye’de ensest davalarına göz attım. Edinmiş olduğum bilgilere göre yastık altı yapılmış yüzlerce dosya ve kapanıp sıkı sıkı saklanmış gün yüzü görmesi yasak dosyalar arasında onlarca ensest davası olduğunu öğrendim.
Biz o kadar bağrı yufka, o kadar merhametli(!) bir toplumuz ki ensestçisini, tecavüzcüsünü bağrımıza basıp koruyoruz. Mağdur mu? O, ölümü çoktan hak etmiştir aslında, insanca yaşamak ne haddine.
Bu konuda bir başka acı gerçek de hiçbir kaynağın bundan bahsetmiyor oluşu. Kimse yazmıyor, kimse konuşmuyor. Oysa üzerine söylenebilecek binlerce şey varken hiç kimsenin bunun üzerine kalem oynatmaması sorulacak sorularımı arttırmıyor değil. Bu gerçeği yok sayarak yaşamak toplumumuzun patolojisi diye düşünüyorum artık. Bağıra bağıra konuşmamız gerekiyor. Yapılan her istismar aslında bir istismarcıyı doğuruyor.
Psikolog Selen Ayas’la ensest ile ilgili küçük bir röportaj yaptım. Sohbet etmek kendisiyle ne kadar keyifli olsa bile, konuştuğumuz konular da bir o kadar can sıkıcıydı;
Gamze Karadağ: Alanda çalışan bir uzman olarak Türkiye de ensesti nasıl değerlendiriyorsunuz?
Selen Ayas: Yurtdışında olduğu kadar Türkiye’de de çok yaygın bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.Türkiye’de ise bu konu yüz üstüne çıkmayan, aileler tarafından saklanan bir durumdur. Bu nedenle ülkemizde ensest ile ilgili net bir sayı bildirilmemektedir. Ensestin köklerinin ödipiyal dönem çatışmalarından köken aldığını iddia edenler olduğu gibi biyolojik bir bozukluk sonucu ortaya çıkabildiğini iddia eden araştırmacılar vardır. Ancak genel kabul gören görüş, Freud‘un geliştirdiği, Oedipus kompleksinin çözümlenmesi döneminde meydana gelen ağır bir bozukluktur. Bugün için bilinen biyolojik bir neden ya da yatkınlık saptanamamıştır.

G.K: Çocuklara karşı işlenen bu cinsel suçun önümüze hangi patolojileri getireceğini düşünüyorsunuz? Bir psikolog olarak karşılaştığınız ensest vakalarında genelde aldıkları tanı kriteri var mıdır?
S.A: Ensestin çocuk üzerindeki etkileri; çocuğun saldırganla olan ilişkisine, seksüel aktivitelerin şekline, şiddet kullanımına, fiziksel zararın varlığına, çocuğun işbirliğine, yaşına gelişim basamağına ve travma öncesi psikolojik gelişimine bağlı olarak değişebilmektedir. Genel olarak şu etkilerden bahsedilebilir:

Korku
Depresyon
Hiperaktivite bozukluğu
Enürezis(alta kaçırma) ve enkoprezis(alta bırakma)
Davranış problemleri
Okul problemleri
Cinsel problemler
Karşı gelme bozuklukları ve öfke tepkileri
Parmak emme, tırnak yeme
Fobiler, uyku bozuklukları gibi etkilerden bahsedilebilir.
Kısa dönemde çocuklukta bu sorunlar oluşmaktadır ancak ilerleyen yaşta enseste maruz kalan kişi yeniden bir cinsel istismarın mağduru olabildiği gibi istismar eden haline de gelebilmektedir. Tanı kriteri olarak posttravmatik stres bozukluğu kriterlerindendir.

G.K: Bir uzman gözüyle ensest mağdurunun duygu durumu ve davranışları hakkında ayırıcı özellikleri nelerdir?

S.A: Cinsel suistimal yaşamış kız çocuğu genellikle içine kapanır. Kız çocuğu kendini suçlu hissettiği için, kendine karşı acımasız davranır. “Eğer ben şöyle yapmasaydım, böyle yapmazdı…” gibi vesveselere kapılır. Cinsel suistimal yaşamış erkek çocuk ise dışa dönük bir davranışa bürünür. Genellikle “maço davranış” adı verilen davranış bozukluğu içerisine girer. Etraftaki en değerli olayları, duyguları ve kuralları hafife almak suretiyle, içindeki acıyı önemsememeye çalışır. Tüm ahlaki davranış kalıplarını küçümser.

Cinsel tacize uğramış erkek çocuk genellikle “agresif” olur. Her şeye çok çabuk sinirlenir. İçindeki ruhi çalkantıyı dışarı atmak için, yıkmaya, kırmaya, dökmeye, devirmeye yönelik dürtü hisseder. Düzen içinde giden şeylerin düzenini bozmak ister. Bu durum kız çocuğunda tamamen terstir. Cinsel tacize uğramış kız çocuk daha çok “depresif” davranış sergiler. Yıkıcılığı içe doğrudur. Psikolojik olarak her an içinde bir deprem yaşar; ancak dışarı vurmamak için var gücü ile direnir. Dışa dönük herhangi bir davranış bozukluğu sergilememeye gayret sarf ederler. Yaşamayı çok sevdiği ve etrafta çok sevildiği halde, intihar etmiş kız çocuklarında bu türden bulgulara rastlanılmıştır.

Cinsel tacize uğramış erkek çocuk yaşadığı olayı herkesten “gizler”. Yaşadığı bu olayın duyulması halinde arkadaşları tarafından alay konusu olacağı ve dışlanacağı endişesini taşır. Çevresinde artık erkek olarak değil bir “homoseksüel” olarak algılanacağı endişesine kapılır. Kız çocuğu, erkek çocuğunun aksine, yaşadığı bu olayı en yakın arkadaşı ile “paylaşmak” ister. Bu paylaşmanın nedeni, vicdanında kendisini rahatsız eden sorulara cevap bulmaktır. Ve kendisinin suçlu olmadığının onayını arar. Cinsel tacize uğramış kız çocuğu teselli arar.

Cinsel tacize uğrayan erkek çocuk “güç kazanmak” ister. Silahlara, kesici, dürtücü aletlere özel ilgi duyar. Hızlı arabalar ve güç gösterileri onun için vazgeçilmez fırsatlardır. Uğradığı bu olayın güçsüzlüğünden kaynaklandığını düşünür. Kız çocuğu ise güç kazanmak değil, “güçlüye sığınmak” ister. Grup arkadaşlıklarında en güçlü olanın ilgisini çekmek ve onun korumasının altında olmak ister. Erkeklere güvencini yitirmiş olabilir; ama güçlü bir erkek arkadaşın şemsiyesi altında olmaktan huzur duyar.

Cinsel tacizin “nedeni” konusunda erkek çocukları, “kandırıldım” diye kendilerini teselli eder. Erkek çocuk, kendisinin kolay kandırılan biri olduğunu göstermek için “saf rolü oynar”. Bunun aksine, kız çocuğu kendi vicdan muhasebesinde, “çaresizdim” tesellisine sığınır. Bu durumu çevresine, ağır işlerden kaçma, verilen görevleri “gücüm yetmez ki” şeklinde cevap verme ile yansıtır.

Cinsel taciz yaşamış erkek çocuk “kimlik ispatı” telaşı yaşar. “Ben hâlâ erkeğim”, diyerek kendini motive etmeye çalışır. Anlamsız ve gereksiz zamanlarda, kendisine “erkek” vurgusu yapar. Vücutlarındaki “kıllaşmayı” erkek olmanın ispatı olarak etrafa gösterir. Homoseksüel ve transseksüellere karşı aşırı reaksiyon ve öfke sergiler. Kız çocuklarında “kimlik ispatı”ndan daha çok, “kimliksizleşme” eğilimi görülür. Kimlik inkârı iki şekilde dışa yansıyabilir.

Cinsel taciz yaşamış kız çocuğu, kıyafetlerini erkek kıyafetlerinden seçmeye çalışır. Anlamsız zamanda anlamsız cinsel konuşmalar yapar, aşırı argo kelimeler kullanır, cinselliğe vurgu yapan küfürler eder ve cinsel içerikli fıkralar anlatır. Kendisine “helal olsun, tıpkı erkek gibi” denilmesi hoşuna gider.

Cinsel taciz yaşamış kız çocuğu kendinden daha büyük yaşlara ait kıyafetler giyer. Aşırı dekolte kıyafetler seçer. Yaşına yakışmayacak yoğunlukta makyaj yapar. Tacize uğradığı yaşı, görüntüyü ve kimliği üzerinden atarak daha farklı bir kimliğe bürünmek ister.

Cinsel taciz yaşamış erkek çocuk, kızlarla beraber olmak ve görünmek istemez. Onların oynadığı oyunlara iştirak etmemeye özen gösterir. Kendisinin kız gibi algılanacağı korkusunu yaşar. Bunun aksine taciz yaşamış kız çocuğu, oyun oynarken erkeklerin arasında bulunmayı tercih eder. Tacize uğramış kız çocuğu, bilinçaltında, babasını, ağabeyini ve erkek akrabalarını temize çıkarmak için erkek çocuklar ile özellikle oynamak isterler.

G.K:Bir ensest vakasında mağdurun bu olaydan psikolojik olarak etkilenmemesinin mümkün olmadığını biliyoruz, peki fail için neler söyleyebilirsiniz?

S.A:Ensest ilişkiye giren baba profilinde genellikle sert, ataerkil ve duygusal olarak dengesiz kişilik ortaya çıkıyor. Yine tacizcinin alkol ya da madde bağımlılığı, kişilik ve dürtü kontrol bozukluğu gibi bir psikopatolojisi söz konusu oluyor. Pedofil, yani çocukları cinsel olarak çekici bulan kişiler de enseste yönelebiliyor.
——-
Bu konuyu bir de bir avukatın dilinden dinlemek için Av. Ahu Arslan Fişenk’ten ensest davlarının dava sürecini, hangi yetkililerin hangi görevlerde bulunduğunu ve dava süresince neler yaptığını, bir yıl içerisinde kaç ensest davasıyla karşılaştığını ve bu davalardan birini bizimle paylaştı.

Bir Davanın Süreci…

Özellikle çocuk (yani 18 yaşının altında) mağdurlarının olduğu ensest vakalarında rehber öğretmenler, sınıf öğretmenleri ve hekimlerin önemli bir rolü vardır.
Mağdur, sanık ile aynı evde yaşıyorsa durum soruşturma aşamasındayken Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı bir bakım merkezine yerleştirilmesine karar verilir. Ayrıca bu kurumda mağdur çocuğa psikolojik destek ve eğitim desteği uzmanlar tarafından verilir.
Yargılama sürecinde mağdur çocuğun ailesinden alındıktan sonra yerleştirileceği bakım ve rehabilitasyon merkezinde görevli sosyal çalışmacı/Sosyal Hizmet Uzmanı mağdur çocukla görüşmeleri ve kendisini takibatı sonucu mağdur çocuğun durumu ve çocuk için alınması zaruri önlemler konusunda görüşlerini belirtir bir Sosyal İnceleme Raporu tanzim eder. Bu rapor mahkemeye ibraz edilir. Mahkeme bu raporda yazılı görüşlerin gereğinin yerine getirilmesine karar verebileceği gibi bunlarla beraber gerekli gördüğü başkaca tedbirlerin alınmasına da hükmederek ilgili şahıs ve kurumlara talimat verir.
Çocuğun savcı huzurunda ve mahkeme huzurunda ayrı ayrı ifadeleri alınırken bir sosyal hizmet uzmanı, pedagog veya psikolog hazır bulundurulur. Ve yargılamanın tüm aşamalarında çocuğun ifadesi alınırken sanık yakınıyla karşılaşmamasına özen gösterilmelidir. Zira yargılamanın amacı somut gerçeğin tespiti olmakla beraber buna yönelik yapılacak her türlü işlemde asıl olan çocuğun üstün yararı olmalıdır. Mağdurun yetişkin olması durumunda da talebi de varsa yine sanık ile yüz yüze gelmeden ifadesi alınmalıdır.
Yine yargılama sürecinde ensest mağdurunun soruşturma ve kovuşturma evrelerinde ayrı ayrı olmak üzere bir Ruh Sağlığı ve Hastalıkları birimi bulunan hastaneden ruh sağlığına ilişkin rapor alınmasına karar verilir. Uygulamada bu raporların Adli Tıp Kurumu’ndan alınması yoluna gidilmekte ise de Adli Tıp Kurumu’ndaki yoğunluktan dolayı oldukça ileri tarihlere verilebilen randevular sebebiyle ensest mağdurunun bu süreçte daha da mağdur olmaması için mahkemeler bu tercihlerinden vazgeçip tam teşekküllü bir devlet hastanesi ya da üniversite hastanesinden rapor alınmasına karar verebilmektedirler. Bu raporlar Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları uzmanı ile Ruh Sağlığı ve Hastalıkları uzmanları tarafından tanzim edilmektedir.
2012 yılını daha yeni bitirdik. Bu geçen bir yıl süresi içinde kaç ensest dosyasıyla karşılaştın diye sorduğumda…

‘Benim vekil olarak görev yaptığım 2011 yılından devam eden ve tamamlanmış dosyalarla reddettiklerim de dahil 5 adet ensest vakıası var. ‘ demişti.

Türkiye’de ki ensest vakalarının (tespit edilmiş) oranını hesap edebilmek için gerçekten iyi bir matematiğe ihtiyacımız yok.
———
Bu Bir Çocuğun Yok Oluş Hikayesi…

‘Mağdur vekili olarak görev yaptığım bir ensest dosyası vardı. Mağdur kız çocuğu, sanık ise öz babası. Öz baba bir yıl kadar kızını vücudunun çeşitli yerlerine dokunarak, okşayarak vs. taciz ediyor. Bir yıldan sonra tacizler mağduru korkutma suretiyle cinsel birleşmeye varıyor ve bu şekilde 1,5 yıl kadar devam ediyor. Ta ki mağdur çocuk hamile kalana kadar. Mağduru kadın doğum uzmanına baba bizzat kendisi götürüyor; ancak doktorun yanına mağdur çocuğu yalnız gönderiyor. Nitekim olay burada açığa çıkıyor. Baba emniyette ve savcılık ifadelerinde ve sorgusunda suçu ikrar ediyor. Ancak kovuşturma başladıktan sonra her şeyi inkar ediyor. Anne sosyal hizmet uzmanı incelemesindeki ifadesinde babanın ve kızının hayatlarının tehlikede olduğunu söylüyor. Anne olayın ortaya çıktığı ilk zamanlar çocuğu suçlama eğiliminde, ancak psikolog ile yaptığı görüşmeler sonucunda öyle olmadığına inanmaya başlıyor. Ama yargılama sürecinde sürekli olayı örtbas etme ve mağdurun babasına iftira attığı yönünde ifade vermesini sağlama çabasında. Bu arada mağdurun bir de ablası var. Abla şu anda evli ve başka şehirde. Evlenmeden önce baba ona karşı da taciz eylemlerinde bulunuyor. Yani aslında taciz mağduru çocuk yetişkinliğe doğru adım attıkça sanık baba yaşça daha küçük, savunmasız ve belki de yaşadıklarının ilk zamanlar çokta farkında olmayan başka çocuğuna karşı taciz eylemlerinde bulunuyor. Bu olay açığa çıkmasa idi belki de müvekkilim mağdur da bir gün neredeyse çocuk yaşta evlenmek zorunda kalacak, sanık baba da mağdurdan daha küçük olan kardeşine karşı benzer taciz eylemlerini gerçekleştirecek idi. Şu var ki anne baba cezai sorumluluğun dışında hukuki olarak en fazla çocukları üzerindeki velayet haklarını kaybederler. Bu da taciz/tecavüzü gerçekleştiren aile bireyini adeta cesaretlendirmektedir. Dolayısıyla taciz/tecavüz eylemi sonrası ailesiyle yaşamaya devam eden, daha doğrusu yaşı ve durumu itibariyle yaşamaya devam etmek zorunda kalan çocukların aile bireyleri tarafından aynı eylemlere maruz bırakılmaları kaçınılmazdır. Son olarak şunu söylemek isterim ki; ensestin hukuki ve cezai yaptırımlara tabi tutulması yeterli olmayıp, toplumun bu tür sapkınlıkla mücadele konusunda ciddi yükümlülükleri vardır. Sağlıklı ve çağdaş toplumun en önemli temeli çocukların bu tür sapkınlıklara karşı korunmasında toplum bireylerine, öğretmenlere, sosyal hizmet uzmanlarına, hekimlere ve hukukçulara büyük görevler düşmektedir.’’
——
Sevgili sosyal mühendisler;

Okuduğunuz hikaye aslında bir hikaye değildir. Ne canavarlaşan baba bir hayal ürünüdür ne de hayatın içinde nefes almaya çalışırken kaybolup giden bu kız çocuğu. Ve buna benzer yüzlerce öykünün varlığından bahsediyoruz. Nerede mi? Yaşadığınız bu topraklarda, burnunuzun dibinde, yanı başınızda, çok yakınınızda aslında her şey. Sadece görülmeyi, fark edilmeyi bekliyorlar!

25 Ağustos 2013 Pazar

Levi-Strauss ve Freud'a göre ensest

Cinsel istismar ve ensest konusunda gelişmiş ülkelerde çok sayıda araştırma yapılmıştır. Türkiye'deki ensest çalışmaları ise oldukça sınırlıdır.

Yapılan çalışmalar her iki cinsiyetin de ensest mağduru olabildiğini, genel olarak kız çocuklarının cinsel istismara uğrama oranlarının erkeklerden daha yüksek olduğunu belirtmektedir.

Ensest uzun yıllardır varlığını sürdüren ancak sürekli inkâr edilen bir konudur. Ruhbilimci, psikanalist Freud , antropologlar Levi-Strauss , Malinowski , Seligman ve sosyolog Bagley gibi pek çok bilim insanı ensestle ilgili çalışmış ve kendi disiplinlerinin kuramlarına göre farklı açıklamalar yapmışlardır. Freud'a göre ensest arzuları, bütün hayat boyunca bilinçaltında yaşamaya devam etmektedir.

Levi-Strauss , ensest yasaklarının toplumsal bir kural oluşturduğundan sosyal ve kültürel bir olgu olduğunu ve evrensel olduğunu söylemektedir. Levi-Strauss'a göre ensest yasaklarının kültürlere göre büyük değişiklik gösteren kalıpları vardır ve bütün kültürlerde asıl hedef ensest kapsamına giren cinsel ilişkileri önlemektir.

Yaşanmış hikayeler !!!


“...babası yoktu, 4 kardeşlerdi, bir abisi vardı, iki tane de kendinden küçük kardeşleri vardı... Abisi 4 yıldır ona tacizde bulunuyormuş...annesine söylemiş, annesi tokat atmış... yok saymaya çalışıyor, çünkü bu oğul evin geçim kapısı olacak, okusa da okumasa da bir yerde işe girince o onlara bakacak, yani onları koruyacak olan o. Dul bir kadın, genç bir kızı var, çevreye karşı bütün baskılardan korumak zorunda olduğu kendisi ve bir ailesi var...” (Rehber öğretmen)

22 Ağustos 2013 Perşembe

Haber Örneği!!!

Antalya’da 15 yaşındaki kız çocuğunun ağabeyinin tecavüze uğrayarak hamile kaldığı, 6,5 aylık bebeğinin de annesi ve teyzesi tarafından düşürtülerek gömüldü...

Antalya'da 15 yaşındaki kız çocuğunun ağabeyinin tecavüze uğrayarak hamile kaldığı, 6,5 aylık bebeğinin de annesi ve teyzesi tarafından düşürtülerek gömüldüğü iddiasıyla ilgili davanın görülmesine devam edildi.
Antalya’da ilköğretim okulunda öğrenci olan D.S’nin (16), nüfus kaydında soyismi farklı olan öz ağabeyi Ç.U’nun (26) tecavüzü sonucu hamile kaldığı, olayı öğrenen teyzesi ile annesinin ise geçen yıl Temmuz ayında 6,5 aylık bebeğini ilaçla düşürterek gömdükleri iddiasıyla yürütülen soruşturma sonucu tutuklanan Ç.U. hakkında, "cinsel saldırı" suçlamasıyla açılan davaya Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi.
Bir yılı aşkın süredir tutuklu yargılanan sanık Ç.U, kardeşine tecavüz ettiği yolundaki iddiaların asılsız olduğunu yineledi.
Mahkeme Başkanı Mustafa Zeki Söğüt, duruşmada, mağdur kız çocuğu D.S’nin, Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğünce Antalya’da koruma altına alındığı yurttan bu yılın Temmuz ayında kaçtığı ve bir evde M.Ö. adlı başka bir kişinin cinsel istismarına maruz kaldığı yönünde, mahkemelerinde yeni bir dava açıldığını bildirdi.
Bu davadaki sanık M.Ö’nün tutuklu yargılandığını bildiren Başkan Söğüt, iki yargılamanın da aynı mahkemede olması nedeniyle davaların birleştirilmesine karar verildiğini açıkladı.
Sanık M.Ö. ile sanık Ç.U’nun avukatlarının birleştirme kararına itirazları ise reddedildi.
Mahkemenin birleştirme kararı gereği, duruşmaya getirilen diğer tutuklu sanık M.Ö. de hakkındaki tecavüz suçlamasını kabul etmedi.
D.S’nin, yurttan birlikte kaçtığı arkadaşı D.C. da duruşmada tanık olarak dinlenirken, Temmuz ayında doğum gününde eğlenmek için kaldıkları yurttan kaçtıklarını, geç saatlerde önceden tanıdığı arkadaşlarının evine gittiklerini söyledi. D.C, evinde kaldıkları arkadaşı A.G’nin yanında bulunan sanık M.Ö’nün, uyuşturucu kullandığını gördüğünü ancak arkadaşı D.S’yle ilişkiye girmediğini ileri sürdü.
Davada, kız çocuklarının kaçtıklarını bilmelerine rağmen ilgili yerlere bildirmedikleri gerekçesiyle yargılanan tutuksuz sanıklar A.G, H.D, ve R.D. de evde kız çocuklarıyla cinsel ilişki yaşanmadığını ileri sürdüler.
Öte yandan daha önceki duruşmalarda ağabeyine, başka bir kişiden hamile kaldığı gerekçesiyle "töre yüzünden öldürülme" korkusu yaşadığı için iftira attığını savunan mağdur D.S. ise duruşmaya katılmadı.
Duruşmanın bitiminde Mahkeme Başkanı Mustafa Zeki Söğüt’e seslenen sanık Ç.U, kız kardeşinin akrabaları tarafından Şanlıurfa’ya götürüldüğünü ifade ederek, "D.S’nin burada başına iş gelebilir" diye seslendi.
Başkan Söğüt, sanığın bu sözlerini kayda aldırdı.
Birleştirilen davanın duruşması sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verilerek, eksikliklerinin tamamlanması ve tanıkların dinlenmesi için ertelendi.
Antalya’da geçen yıl G.S. adlı genç kızın polise başvuruyla ortaya çıkan olayda, evlerinin bahçesine gömülü olan 6,5 aylık bir ceninin cesedi bulunmuş, yapılan araştırmada, şikayetçi G.S’nin kız kardeşi 15 yaşındaki D.S’nin maruz kaldığı tecavüz nedeniyle hamile kaldığı, annesi ve teyzesinin ise bebeği ilaçla düşürterek, gömdükleri belirlenmişti.
 Olayla ilgili Ç.U. kardeşine tecavüz ettiği iddiasıyla tutuklanırken, mağdur D.S. ile sanık ağabeyi Ç.U’nun öz kardeş olduğu ancak Suriye kökenli anne ve babalarının, çocukları farklı soy isimlerle nüfusa kaydettirdikleri belirlenmişti.

http://haber.mynet.com/yasam/tuyler-urperten-bir-tecavuz-davasi-543479-1

20 Ağustos 2013 Salı

Çocuklarda mahremiyet eğitiminin önemi

Prof. Dr. Tarhan, mahremiyet eğitimi konusunda genel olarak yapılan bir yanlışa dikkat çekerek şunları söylüyor: “Siz eğer çocuğu çok steril bir ortamda, mikrop olmayan bir ortamda yetiştirirsiniz bu çocuk topluma ilk çıktığı anda, örneğin okula ilk gittiği gün hastalanacaktır. İlkokula gelinceye kadar evden çıkmamış, hiç başka yabancıyla karşılaşmamış, hiç mikropla teması olmamış bir çocuk birdenbire okula gittiği zaman karşısına çıkan ilk mikropta hasta olur. Çünkü bağışıklık kazanmamıştır. Aman hiçbir şeye dokunmasın, aman üşümesin, öksürmesin, hasta olmasın diyerek soğuğa, sıcağa çıkarılmamış, cam kavanozda büyütülmüş korunaklı bir çocuk topluma girdiği zaman, okula gittiği zaman, ufak bir düzen bozulduğu zaman hemen hasta olur. Onun için çocuğu toplumdan soyutlamak çözüm değil. Bunun gibi aynı şey psikolojik riskler için de geçerli. Aynı şekilde mahremiyet eğitiminde de çocuğa sadece bazı şeyleri yapmamasını söylemek, günah olduğunu söylemek doğru değildir. Çocuk, yanlışla karşılaştığı zaman ne yapacağıyla ilgili beceri kazanamamışsa, böyle durumlarla karşılaştığı zaman yanlış-doğru ayırımını yapamaz ve kolaylıkla özellikle ergenlik dönemine başladığı zaman hemen zevk tuzaklarına düşebilir. Böyle yetişen çocuk, örneğin kendisine öğretilenlerin dışında televizyonda bir görüntüyle karşılaştığında bocalayacaktır. Öğrendiğiyle karşılaştığı şey arasında belki de ikileme düşecektir. Oysa çocuğa zamanında böyle şeylerle de karşılaşabileceği, bunların doğru şeyler olmadığı, bunların yanlış olduğu nedenleri ve niçinleriyle anlatılsaydı çocuk bu görüntülerin yanlış olduğunu bilecek, dolayısıyla bir bocalama ve ikilem içerisinde kalmayacaktı. Anne-babalar mahremiyet konularında yasaklamak yerine, neden bu yanlışın olumsuz etkileri var, neden sakıncalı, neden bizim kültürümüzde böyle bir kural oluşmuş, bunları çocuğa büyük insan gibi gerekçeleriyle anlatmalı. Yasak, ayıp, günah lafı çocukta daha çok savunma duygusunu uyandırıyor, onu ters yöne itiyor. Onun için burada ayıp, günah, yasak sözünden daha çok, çocuğa bunun gerekçeleriyle doğrularını, yanlışlarını anlatmalı.”
(http://www.saglikekibi.com/can/cocuk-hastaliklari/psikiyatrist-prof-dr-nevzat-tarhan-cocuklarda-ensest-iliski-yaklasimi.html)

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Kanunlarda ensest

İtalyan Ceza Kanunu 564. maddesinde yer verdiği ensesti “aile ahlakı” (morale familiare)na karşı bir suç sayarken, Alman Ceza Kanunu “Şahsi Hale, Evlilik Birliğine ve Aileye Karşı Suçlar” başlıklı bölümde (m. 173) enseste yer vermiştir. Avusturya Ceza Kanunu ise daha farklı bir boyutta, konuyu “cinsel dokunulmazlık ve cinsel özgürlük” sorunu olarak görmüştür (m. 211). İsviçre kanun koyucusu da aileye ilişkin değerleri ön plana çıkararak, Ceza Kanununun 213. maddesinde ensesti “aileye karşı” işlenen bir suç saymıştır. Suçun kapsamı, şartları kanundan kanuna değişmektedir. Örneğin İtalyan Ceza Kanunu “skandalın alenileşmesi”ni, ön şart saymıştır.

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Haber örneği!!!

Yargı paketindeki düzenleme enseste seyirci kalan aile fertlerinin ceza almamasını öngörüyor.

Yargı paketindeki ensest suçuna ilişkin düzenleme uzmanlarca, anayasa, Çocuk Koruma Yasası ile uluslararası sözleşmelere aykırı bulundu.

Düzenlemeye göre enseste seyirci kalan aile fertlerinin cezalandırılmayacak olmasını sakıncalı bulan Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Avukat Şahin Antakyalıoğlu, “Çocuk lehine yapıldığı söylenen bu düzenleme, yüksek yarar, yasa, sözleşme ve eşitlik ilkesine aykırı. Çocuk 18 yaşına gelene kadar ‘Sen enseste uğramaya devam et’ gibi bir şey söyleniyor” dedi.

Cumhuriyet'in haberine göre düzenlemede çocuğun yüksek yararının göz ardı edildiğini ve anayasadaki diğer hükümlerle çeliştiğini kaydeden Antakyalıoğlu, BM’nin Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi, Avrupa Konseyi Cinsel İstismar ve Cinsel Sömürü Korunmasına Dair Sözleşmesi’ne de aykırı olduğunu söyledi. Antakyalıoğlu, “Çocuk lehine yapılacak bu düzenleme, eşitlik ilkesine de aykırıdır. Çocuk 18 yaşına veya kendini koruyabilecek düzeye gelene kadar ‘Sen enseste uğramaya devam et’ gibi bir şey söyleniyor. Demek ki ‘Sen çocuğu istismar etmeye devam et’ denilecek. Aile içinde işlenen cinsel istismar, ensest, şiddet örtbas edilecek. Anayasada yer alan ‘Devlet her türlü istismardan korur’ hükmü de ihlal ediliyor. Yani devlet, ‘Bilincine varana kadar, farkında olana kadar enseste uğrayabilirsin’ diyor” değerlendirmesini yaptı.

Ensest İlişkideTaciz Edenin Uyguladığı Baskı ve Tehdit


Taciz edenin nasıl bir baskı yöntemi sürdürdüğü, tehditkâr mı, duygu sömürüsüne ya da sırdaşlık üzerine mi kurulmuş bir taciz yolunu kullandığı mağdurun ve saldırganın kişilik özellikleriyle ilgilidir. Saldırganların mağdurları, diğer yakınlarına özellikle de annelerine ve kardeşlerine zarar vermekle tehdit ettikleri görüştüğümüz kişilerce aktarılmıştır. Saldırganlar mağdurun sessizliğini korumak için her yolu deneyebiliyor. Örneğin bir babanın, taciz ve tecavüzünün ortaya çıkmaması için ne gibi yolları denediği şöyle aktarılmıştır:
''...kız evli, boşanıyor, ailesinin yanına sığınıyor evliyken. Evlenip ayrılmış ama resmi nikâhı yok. Baba evine döndüğü zaman baba işte kızına silah zoruyla bir sefer tecavüz ediyor ve eğer söylersen anneni de öldürürüm, seni de öldürürüm şeklinde baskı altına alıyor... sürekli sözlü, bakış filan, işte gel seninle dışarda konuşalım, evlilik üzerine konuşalım, bundan sonraki hayatın üzerine konuşalım şeklinde zorla dışarı çıkarıyor…” (Psikolog)
Halasını başka bir kentteki evinde ziyaret ettiği sırada, halasının kocası tarafından tecavüze uğrayan lise öğrencisi bir kız çocuğu saldırgan tarafından olayı açığa çıkardığı takdirde öldürülmekle tehdit edilmektedir. Ancak mağdurun üzerindeki bu tehdidin yanı sıra güçlü bir toplumsal baskı vardır. Mağdur saldırıdan bir başkasına bahsetmesi durumunda halasının “yuvasının yıkılmasına” neden olmaktan çekinmektir. Ne türden şiddet yaşanırsa yaşansın evliliğin sürdürülmesi yönündeki toplumsal baskı, bu örnekteki gibi, bazı durumlarda diğer baskı türlerinin önüne geçebilmektedir.

6 Ağustos 2013 Salı

Yasalarla Çocuk Cinsel İstismarı


MADDE 103.
(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;
 a) On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
  b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,
(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hüküm olunur.
(3) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, on beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hüküm olunur.
(7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hüküm olunur.

1 Ağustos 2013 Perşembe

Ensest'te Eğitim ve Sağlık Kurumlarının Rolü


Cinsel istismarın varlığı, farklı şekillerle mağdurun aile çevresi dışına çıkarak çeşitli kurumlarda ilişkiye geçtiği uzmanlara yansıyabilir. Mağdur doğrudan ensest şikâyetiyle okula, sağlık kuruluşlarına, kolluk kuvvetlerine, savcılığa ya da SHÇEK'e başvurabileceği gibi farklı nedenlerle bu kurumlarda bulunduğu sırada ensest ortaya çıkarılabilir. Mağdurun ensestle ilgili olsun olmasın bu kurumlara başvurduğunda olayın ne şekilde seyredeceği, mağdurla ilk karşılaşan uzmanın tabloyu nasıl değerlendirdiğine bağlıdır. Uzmanın değerlendirmesinin yanı sıra mağdurun ve/veya mağdurun yanında olan yakınının tavrı da olayın seyri için önem taşımaktadır. Bu yazıda çocukların hizmet aldığı iki temel kamu kurumunun, eğitim kurumlarının ve sağlık kurumlarının, rolüne ve sorunlarına yer vereceğiz.

•Okullar

Ensest mağduru bir çocuğun okula devam etmesi, hem çocuğun istismarı anlatabileceği bir kuruma ulaşması hem de bu kurumdaki öğretmenlerin istismarı fark edebilmesine olanak sağlamaktadır. Ancak öğretmenlerin çalışma koşullarının elverişsizliği ve donanımlarının eksikliği, bu olanağın çocuğun yararına kullanılabilmesine engel olabilir. Öğretmen, çocuğun diğer yakınları gibi, aile içerisinde cinsel istismarın olabileceğine ihtimal
vermeyebilir. Bu durumda mağdurun ensesti düşündüren sözlerini ve davranışlarını değerlendiremeyebilir. Öğretmenlerin mesleki gelişimleri sadece ensest konusuyla değil, çocuk istismarının geneliyle ilgili sistemli olarak desteklenmediğinden özellikle meslekhayatlarının ilk yıllarında sorunlar karşısında çözüm bulmakta zorluk yaşamaktadırlar. Bu durumda öğretmenlerin ensest mağduru çocukla kurdukları diyalogun her aşamasında attığı adımların doğruluğu, kendi duyarlılıkları ve çalıştıkları kurumun donanımına bağlı olarak değişmektedir. Okullarda istismar karşısında sistemli bir uygulama olmadığından aileler gibi öğretmenler de ensesti fark etmeyebilir, fark ettiğinde ne yapacağını bilemeyebilir, çocuğun yararına olabileceğini düşünerek oluşturdukları bazı stratejiler çocuğa zarar verebilir. Bir savcının okul kanalıyla kendilerine ulaşmış bir vakaya ilişkin aktarımı şöyledir: “…öğretmenine anlatmıştı o, yargılamada bir olay. Öğretmeni inanmamıştı tekrar bir başka öğretmeni, bir başka öğretmeni. Derken bir kurul halinde öğretmenler bu işin yalan olmadığı, doğru olduğu kanaatine varıp olayı intikal ettirdiler resmi mercilere, o şekilde baba tutuklandı.” Bu olayda olduğu gibi mağdurun öğretmenlerce defalarca sorgulanması çocuğu yıpratmıştır. Ayrıca böyle durumlar çocuğun korkarak ve kendisine inanılmadığını düşünerek olayı gizlemesine de neden olabilmektedir. Bir rehber öğretmen ise meslektaşının kendisine anlattığı bir olayda ensest mağduru bir öğrencisini yönlendirmede nasıl zayıf kaldığını şu sözlerle anlatmıştır: “...sekizinci sınıfta bir öğrencisiydi... görüşmeler ilerledikçe altından böyle bir vaka çıktığını anlattı. Bunu babasının yaptığını anlattı. Babasının çok baskıcı, otoriter, kesinlikle ama kesinlikle ortaya çıkarsa çocuğu öldürebilecek yapıda falan olduğundan bahsetmişti... ve kendisini çaresiz hissettiğini... bir yere yönlendiremediği ve böyle bir durumla kendi başına mücadele etmek durumunda kalışından bahsetmişti. Onu dinleyerek en azından biraz katkı sağlamaya çalışıyorum falan demişti.” Öğretmenlerin çocuğun ve kendilerinin güvenliğinin tehdit altında olduğuna inandıkları durumlarda verdikleri rehberlik hizmeti, olayı açığa çıkarmak yönünde adım atmak, çocuğu ve aileyi bu yönde adım atmaya yönlendirmek yerine çocuğa dert ortağı olmakla sınırlı kalabilmektedir. Aile dışından biriyle paylaşılmasına rağmen istismar olayının devam etmesi, saldırganın cesaretini, mağdurun ise çaresizlik hissini arttıran bir durumdur. Öğretmenler olayın açığa çıkmasının yaratacağı tepkiden de kaygı duyabilmektedirler. “...ben bunları yavaş yavaş sindire sindire ailenin haberdar olmasını daha doğru olacağını düşündüm... annenin haberdar olması, teyzenin haberdar olması, hani daha güvenilir insanların bilmesi. Çünkü birden bir polis falan
gelirse o zaman bir şok, bir şey yaşayabilirler...”(Rehber öğretmen) Öğretmenler ensesti açığa çıkarmanın kendileri için de bir risk olabileceğinden kaygılanmaktadırlar. Kaygılarının yersiz olmadığını ensesti bildiren bir öğretmenin başına gelenler göstermektedir. “Mesela bir tane kızcağız vardı, bir okulun rehber öğretmeni. Bir vaka bildirdiydi. Kızcağız.. .taşınmak zorunda kaldı, okulunu değiştirmek zorunda kaldı. Bütün köy düşman oldu. Bir de müdür arkasında durmadı.” (Rehber öğretmen) Bu tür durumlarda öğretmenin yalnız bırakılmaması, öncelikle okul yöneticileri tarafından desteklenmesi önemlidir. Ancak toplumsal baskının izleri okulda da gözlemlenebilir. Nasıl aile, cinsel istismarın ortaya çıkmasını “aile namusunun lekelenmesi” olarak algılıyorsa, aynı zihniyetteki okul yöneticisi de okulunda ensest mağduru bir öğrencinin olduğunun ortaya çıkmasını “okulun namusunun lekelenmesi” olarak algılayabilir ve gizlemeyi seçebilir.

Sağlık kurumları

Sağlık kurumlarında istismarla, özellikle de çocuk istismarı ile ilgili çok disiplinli bir birimin olup olmaması ensestin ortaya çıkıp çıkmaması üzerinde etkilidir. 2002-2006 yılları arasında Türkiye çocuk ihmal ve istismarına durumunda devreye girecek çok disiplinli merkezlerin sayısı ve niteliği arttırmaya yönelik yapılan çalışma ve bu çalışma sırasında yapılan eğitimlerin değerlendirmeleri istismarın ortaya çıkarılması ve devamınya yapılacak müdahalelerde merkezlerin varlığının önemini bir kez daha ortaya koymuşturtur (Ağırtan vd., 2009: 249). Farklı uzmanlık alanlarının bir arada çalışmadığı kurumlarda ensestin gözden kaçması mümkündür. Sağlık çalışanlarının sebebi belirsiz sağlık sorunlarının ardında istismarın olabileceği konusunda farkındalık sahibi olmaları gereklidir. Cinsel istismara ilişkin çocukların verdiği dolaylı tepkilerin sağlık kurumlarında doğru değerlendirilememesi olayın ortaya çıkışını geciktirmekte, bazen ortaya çıkışına tamamen engel olmaktadır. Bir adli tıp uzmanının aktardığı olayda, 10 yaşlarında farklı şikâyetlerle defalarca okulda ve sağlık kurumlarında izlenen bir çocuğun yaşamakta olduğu baba tacizinin ortaya çıkmasının nasıl iki yıl geciktiği şöyle anlatılmıştır: “...Çocukta aslında okul başarısında bir düşme var davranışlarında bir değişiklik var, babasıyla birlikte olmak istemiyor, halbuki babası onun gelişmesi, bir erkek olarak yetişmesi için sürekli pazarda yanında olmasını istediğini, arabayla onu değişik yerlere götürdüğü söylemesine rağmen çocuk babadan uzaklaşıyor. Babayla hiç yan yana kalmak istemiyor, annesinin varlığında ancak belki de babasıyla birlikte daha rahat olabiliyor... sağlık problemleri de ortaya çıkmış, okuldaki rahatsızlığı nedeniyle de birtakım şeyler var. Çocukta aslında sindirim şikâyetleri var, mide bağırsak şikâyetleriyle geliyor... Aradan 1,5-2 yıl geçtikten sonra çocuk psikiyatrisi bizden konsültasyon istediğinde biz olaya müdahil olduk...”